16 Ağustos 2011 Salı

Einstein'in Dil Çıkardığı Fotoğrafının Hikayesi


Albert Einstein'in kameralara dil çıkardığı fotoğrafı şüphesiz en meşhur olanıdır.
Peki Einstein neden fotoğrafçılara dil çıkarmıştı?
İşte bilim adamının en ünlü fotoğrafının hikayesi:

Fotoğraf, 14 Mart 1951'de Einstein'ın 72. yaş gününde, UPI fotoğrafçısı Arthurr Sasse tarafından çekilmişti.

Einstein'in, bir organizasyon dönüşü sırasında, peşini bırakmayan fotoğrafçılar tarafından sürekli kameraya gülümsenmesi isteniyordu. O gün defalarca kameralara gülümsemek zorunda kaldıktan sonra "Bu kadarı yeter" diye gazetecilere bağırdı; ancak onları vazgeçiremediğini anlayınca bu sefer dilini çıkardı...


İşin ilginç yanı, bu fotoğrafın orijinalinden kesilmiş olmasıdır. Aslında burda Einstein, eşi ve Dr Frank Aydelotte ile birlikte bir arabanın arka koltuğunda oturmaktadır. Fakat ünlü bilimadamının bu fotoğrafı çok sevdiği ve sadece yüzünün olduğu bölümü kesip çoğalttıktan sonra arkadaşlarına kart attığı söylenmektedir. Böylece fotoğraf en ünlülerinden biri haline gelmiştir.

Ayrıca 19 Haziran 2009'da orijinal fotoğraf bir açık arttırmada 74.324 dolara satılmış ve Einstein'ın en pahalı fotoğrafı olmuştur.

Değerli Taş




Dağlarda yolculuk eden bilge bir kadın bir derede değerli bir taş bulur.
Ertesi gün, karnı aç olan bir başka yolcuyla karşılaşır ve yiyeceğini paylaşmak için heybesini açar.

Aç yolcu değerli taşı görür ve kadından kendisine vermesini ister. Kadın hiç duraksamadan isteği yerine getirir.

Aç yolcu, ne kadar talihli olduğunu düşünerek oradan neşe içinde ayrılır.

Taşın kendisine yaşam boyu güvence sağlayacak kadar değerli olduğunu bilmektedir.

Ne var ki, birkaç gün geçmeden geri gelip taşı kadına iade etmek ister.

"Düşünüp durdum," der, "Ben taşın ne kadar değerli olduğunu biliyorum, ama bana çok daha değerli bir şey verebileceğin umuduyla sana geri getirdim.

Lütfen bu taşı bana verebilmeni sağlayan şeyi ver."

Niçin Yağmur Yağıyor?


Yağmur, niçin yağar?

Aslında mekanizma basit. Güneş ışığının etkisi ile yeryüzünden su buharlaşıyor, yani gaz haline geçiyor. Bu durumda havadan hafif olduğundan atmosferde yükseliyor. Yükseldikçe hava soğuyor ve hava basıncı azalıyor. Su buharı soğudukça havadaki toz parçacıklarına tutunarak su damlası haline dönüşüyor ve bunların milyonlarcası havada birleşerek gözümüze bulut olarak görülüyorlar.

Bulutları oluşturan bu su damlacıkları hemen yakınlarındakilerle sürekli birleşiyorlar, büyüdükçe büyüyorlar, ağırlıkları artıyor, yeterli ağırlığa ulaşınca yerçekiminin etkisi ile yere düşmeye başlıyorlar.

Yeryüzünden buharlaşıp bulut oluşturup sonra yağmur olarak yeryüzüne dönen su buharının havada geçen bu macerası ortalama 8 gün sürüyor.

Ancak bulutun içindeki su damlacıklarının tümü yağmur olarak yeryüzüne inmiyor. Bir bulutun en fazla yarısı yağmur olarak yağabilir ve bu da normalde 30 dakika sürer ama bulut devamlı olarak yeniden oluştuğundan yağmur saatlerce, hatta günlerce sürebilir. Bu arada rüzgara bağlı olarak bulutlar devamlı hareket ettiklerinden yağmur çok geniş bir alana yağabilir.

Bugüne kadar dünyamızda tespit edilebilmiş en yoğun yağış 26 Kasım 1970 tarihinde Guadaloupe'de olmuş, sadece bir dakikada 3.81 santimetre yağmur yağmıştır.

Atmosferde, yani başımızın üzerindeki havada 13 milyar ton su buharı bulunuyor. Bunun hepsinin bir anda yeryüzüne indiğini düşünebiliyor musunuz?

Dünyamızda yağmurun çoğu, yani yüzde 78'i okyanusların üzerine yağıyor. Bu da çok normal, çünkü havanın içindeki su miktarının kaynağı hemen hemen aynı oranda okyanuslardan geliyor.

İtalya'da Bir Türk Köyü



İtalya’nın Manzori Dağları’nın eteğindeki tek Türk köyü olan Moena (diğer adıyla La Turchia)’da köylüler, hiç Türkçe bilmedikleri halde 323 yıldır Türk gibi yaşıyor, düğünlerde başlık parası alıyor.La Turchia köyünde, her yıl geleneksel olarak Ağustos ayında yapılan ‘La Festa Della Turchia- Türk Günü Festivali’, 2 gün sürüyor.

Anlatılanlara göre, 2. Viyana kuşatması sonrası, bir Osmanlı askeri, İtalya’da küçük bir kasabaya sığınıyor.

Ölmek üzere olan bu Yeniçeri askeri, köylüler tarafından tedavi ediliyor.
İyileşince de, köyden bir kızla evleniyor.
Kasaba halkının 'Il Turco' adını verdiği Osmanlı askeri; o dönem dükalığın halktan istediği haksız vergilere karşı köyü ayaklandırıyor ve koruyor.

Kendisini ve Türk adetlerini bu yörenin insanlarına öyle sevdiriyor ki, ölümünden sonra bile, bu Türk gelenekleri yaşatılıyor.Halk arasında kahraman ilan edilen Yeniçeri askerinin büstünün de bulunduğu Moena’ya, halk ‘La Turchia’ adını veriyor.

Sokaklarında Türk bayrakları dalgalanan, Türkiye’yi kitaplardan takip eden Moenalılar, her yıl ağustos ayında, ‘Moena Türk Festivali’ni düzenliyorlar.

Beyni Genç Tutmak İçin Öneriler


İngiliz The Times gazetesi, Oxford ve Harvard üniversitesi bilimadamlarının “beyni genç tutmak” üzerine yaptığı araştırmaları yayınladı. Zinde bir beyin için:

Terleyin:

Egzersiz, verimli çalışmak için bol oksijene ihtiyaç duyan beyin hücrelerinin gıdası gibidir. Böylece beynin öğrenme ve hatırlama becerisi güçlenir.

Balık yiyin:

Yüksek Omega-3 içeren sardalya ve ton gibi yağlı balıkları tüketmek zekayı attırır. Konsantrasyon ve okuma yeteneğini geliştirir. B vitamini ve protein açısından zengin besinler de seratonin içerdiği için beyindeki iletişim hızlanır.

Lavanta koklayın:

Lavanta kokusu işe konsantrasyonu artırır. Özellikle öğle aralarında, çalışmaya başlamadan önce lavanta koklayın.

Mola verin:

Uzun ve aralıksız çalışma saatleri ters etki yaparak beynin verimini düşürür. Araştırmalar her 40 dakikalık çalışmadan sonra 20 dakikalık ara vermenin, sonraki 40 dakikaya hazırlanmak için gerekli olduğunu savunuyor.

İyi bir uyku çekin:

Gece 7-8 saatlik uyku beyin performansını en üste taşır. Ayrıca gün ortasında 30 dakikalık bir kestirme beynin şarj olmasını sağlar.

Sakız çiğneyin:

Sakız çiğneme beyne giden kanı yüzde 20 artırıyor. Böylece hafızayı kuvvetlendirip, stresi azaltıyor.

Su için:

Yüzde 80’i su içeren beynimiz su içmediğimizde küçülüyor. Bu sebepten her gün 1.5- 2 litre arasında su içmek gerekiyor.

Kırmızıya bakmayın:

Kırmızı görmek özellikle sınavda başarıyı düşürüyor ve öğrencide motivasyon düşüklüğü yaratıyor.

Seks yapın:

Orgazmla sonuçlanan bir seks veya hamilelik süreci, kadınların beyinlerindeki prolaktin hormonunun ve beyin hücrelerinin artmasını sağlıyor.

Sıcak çikolata için:

Yatmadan önce içilecek bir bardak sıcak çikolata zekayı arırıyor. Kakao özellikle yaşlıların zihnini açıyor.

Rock dinleyin:

Araştırmalar rock müziğin de, klasik müzik kadar öğrenmeyi ve konsantrasyonu artırdığını gösterdi.

Rahatlayın:

Rahat bir yere oturup gözlerinizi kapayın ve ayaklarınızdan boynunuza kadar tek tek kaslarınızın gevşediğini hissedin. Gerginliği atmak, sınavdaki başarınızı yükseltecektir.

Yetenek geliştirin:

6 yaş grubu üzerinde yapılan araştırmalara göre müzik ve resim gibi konularda eğitim gören çocukların IQ’ları daha yüksek oluyor.

Sınırlı teknoloji:

SMS ve e-mail’i fazla kullanmak ve çok televizyon seyretmek zeka seviyesini düşürüyor.

Beyin jimnastiği yapın:

Akıl oyunları oynayarak, bulmaca ve zeka testleri çözerek beyninizi zinde tutabilirsiniz.

Alkol almayın:

Alkol beyin hücrelerini öldürerek, öğrenme ve hafıza bölgesine zarar verir.

Türkiye'de Bulunan Endemik Bitki Türleri


Endemik, alanları belirli bir ülke veya bölgeye ait, yerel, ender ve çok ender bulunan türler. Latince endemos (indigenous) kelimesinden gelir ve “yerli” anlamında kullanılır.

Endemik alan; bir ada, bir yarımada veya bir dağ olabileceği gibi birkaç metrekarelik alanlar da olabilir. Türkiye endemik bitkiler açısından dünyanın önemli ülkelerinden birisidir.

Yurdumuzun siyasi hudutları içerisinde doğal olarak yetiştiği halde başka hiçbir yerde yetişmeyen, diğer bir deyişle dünyada yalnız ülkemizde yetişen bitkiler Türkiye endemikleri olarak adlandırılır.

Yurdumuz endemiklerinin sayısı 3000 dolaylarında olup endemizm oranı %33 civarındadır. (Davis, 1965-1988).

Ülkemizde endemik tür sayısı diğer Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında ülkemizin bu zenginliği daha iyi anlaşılır.

Avrupa ülkeleri arasında en çok türe sahip olan ülke Yunanistan olup 800 civarındadır. Aynı şekilde endemik türlerce zengin İspanya ve Sırbistan’da ise bu sayı 400-500 arasındadır.


Türkiye’de yetişen endemik türler tabiatta, aşırı otlatma, yangın, bilinçsiz kesim, söküm, ıslah çalışmaları, yapılaşma, şehirleşme ve herbisit kullanımı gibi çeşitli tehlikelerle karşı karşıyadır. Bu olumsuz faktörler kimi zaman bitkinin yok olmasına ve bir anlamda yer yüzünde ortadan kalkması anlamına gelmektedir.


Türkiye'deki Bazı Endemik Bitki Türleri
Yemeklik Endemik Bitkiler

İnsanlığın beslenmesinde kilit rol oynayan tarla bitkilerinin % 30'u Anadolu'dan köken almıştır (Örneğin: kiraz, badem, kayısı, buğday, nohut, mercimek, incir, lale, kardelen ve çiğdem).

Ülkemiz endemik bitkilerinden bazıları kültür bitkilerini içermekte, kültür bitkileri olmayan bazı yabani bitkiler de kültür bitkileriyle birlikte yemek malzemesi olarak kullanılabilmektedir. Türk mutfağının zenginleşmesi ve rakipsiz olması açısından bu bitkiler önem arz etmektedir.



Orkide :

Ülkemizde endemik orkide çeşitleri vardır. Bunlardan sahlep yapılabilmekte, Kahramanmaraş ilinde ise dondurmalara katılmaktadır. Maraş Dondurmasının meşhur olmasının kaynağında orkidelerden elde edilen sahlep önemli rol oynamaktadır.

Nitekim bu ilimizde endemik olarak Cephalanthera kotschyana, Dactylorhiza Osmanica (Osmaniye orkidesi) orkideleri yetişmektedir.



Badem:

Ülkemizde endemik badem ağaçları bulunmakta olup, bunlar Elazığ, Hakkari, Mersin, Maraş ve Van'da yetişmektedirler.



Tere:

Salatalarda kullanılan terenin ülkemizde birkaç endemik çeşidi olup, bu türler ülkemizin Adana, Bitlis, Hakkari, Kastamonu, Konya, Maraş, Niğde ve Van illerinin endemik bitkilerindendir.



Kuşkonmaz:

Önemli bir besin maddesi olan kuşkonmaz sebzesinin ise 3 ilimizde endemik olarak bulunduğu bilinmektedir. Antalya'da Asparagus Lycicus (Likya kuşkonmazı), Konya ve Mersin'de Asparagus Coodei, yine Konya'da Konya'nın antik dönemdeki ismiyle adlandırılan Asparagus Lycaonicus (Likonya veya Konya Kuşkonmazı).



Pancar:

Ülkemize endemik olan iki adet pancar bitkisi vardır ve isimleri bulundukları bölgelerle ilgilidir. Adana'da Beta Adanensis (Adana pancarı) ve Çanakkalede Beta Trojana (Troya Pancarı).



Kiraz:

Ülkemiz kiraz çeşitleri açısından da endemik bitkilere sahiptir. Örneğin Amasya, Erzurum, Kayseri, Niğde ve Tokat illerinde Cerasus İncana, Erzincan'da Cerasus Erzincanica (Erzincan kirazı), Sivas'ta Cerasus hippophaeoides türleri ülkemizin endemik kirazlarını oluşturmaktadırlar.



Nohut:

Antalya'da Cicer İsauricum, Mardinde Cicer reticulatum ülkemizin endemik nohutlarıdır.



Keten:

Dokumacılık ve yemek sektöründe yararlanılan keten bitkisinin endemik çeşitleri açısından ülkemiz oldukça zengindir. Birçok ilimizde bu bitkinin birkaç tane endemik olanı görülmektedir. Örneğin Adana'da Linum Pseudanatolicum, Amasya'da (4 adet endemik) Linum anatolicum (Anadolu keteni), Ankara'da (3 tane), Antalya'da (3 tane) Linum Pamphlyicum (Pamfilya keteni), Denizli (3 adet ) örnekleri verilebilir.



Kekik:

Endemik kekik türleri açısından da ülkemiz çok zengindir. Örnek olarak; Adana'da Origanum amanum (Amanos kekiği), Afyon'da Origanum Sipyleum (Spil kekiği), Tunceli'de Origanum munzurensis (Munzur kekiği) sayılabilir.



Madımak:

Kırsal kesim insanlarımızda önemli bir yiyecek maddesi olan, hatta türkülerde bile adı geçen madımak bitkisinin ülkemizde zengin endemik türleri olduğu görülmektedir. Örneğin Afyon'da Polygonum Afyonicum (Afyon madımağı), Antalyada P. salebrosum, Kayseri'de Polygonum cappadocicum (Kapadokya madımağı), Muğla'da P. Karacae, Samsun'da Polygonum Samsunicum (Samsun madımağı), Sivas'ta Polygonum Sivasicum (Sivas Madımağı) verilebilecek örneklerdir.



Armut:

Ülkemizin endemik armut çeşitleri açısından da zengin olduğu görülmektedir. Örneğin; Antalya'da Pyrus boisseriana crenulata, Bingöl'de Pyrus yaltirikii, Bitlis, Diyarbakır, Samsun ve Elazığ'da Pyrus Syriaca, Hakkaride Pyrus Hakkairica ve P. Solicifolia (Hakkari 3 adet armut çeşidi ile en zengin ilimiz), Uşak'ta Pyrus Anatolica örnekleri verilebilir.



Çavdar:

Ülkemizde bir tane endemik çavdar bitkisi vardır (Secale cereale ancestrale). Bu bitkimiz Ağrı, Bingöl, Gümüşhane, Kars, Kayseri, Mardin, Muş, Nevşehir, Tunceli ve Van illerinde doğal olarak yetişmektedir.



Çemen:

Çemenin zengin endemik türleri Anadoluda bulunmaktadır. Örneğin Ankara, Bilecik, Muğla ve Urfa'da trigonella Cretica, Antalya'da Trigonella Lycica (Likya çemeni), Mersin'de Trigonella cilicica (Kilikya çemeni), Muğla ve Bursa'da T. Sirjaevii örnek gösterilebilir.



Üvez:

Türkiyenin tek endemik üvez çeşidi Rize ilinde bulunmaktadır: "Sorbus caucasica var. yaltirikii". Ancak bu üvez türünün korunması gerekmekte olup yok olma tehlikesi altındadır.



Adaçayı:

Ülkemiz endemik adaçayı türleri açısından çok zengindir. Bir çok ilimizde birden fazla endemik adaçayı türleri bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse; Adana'da Salvia cilicica (Kilikya adaçayı), Afyon'da Salvia Pisidica (Pisidya adaçayı), Aydın ve İzmir'de Salvia Smyrnaea (İzmir adaçayı), Malatya'da Salvia euphratica (Fırat adaçayı), Yozgatta Salvia Yosgadensis (Yozgat adaçayı) ilginç isimli adaçaylarıdır.



Safran:

Literatürdeki ismi Crocus (Çiğdem) olan safran bitkisi Safranbolu'da yetişmektedir. Safran, yöresel bir yemek olan Zerde Tatlısı ve pilavlarda kullanılmaktadır. Safranbolu ve çevresi de endemik Çiğdem çeşitleri açısından zengindir (Crocus Ancyrensis, Crocus Biflorus, Crocus Danfordae, Crocus Abantensis, Crocus Pastolazzae).



Turp:

İcotia carnosula adlı turpgiller ailesine mensup endemik bir bitki Antalya ve Muğla'da yetişmekte, yöre insanı bu bitkiyi taze veya pişirerek yemektedir.

EVRENİN BİR YERLERİNDE, SONSUZ SAYIDAKİ BU YAZIYI OKUYAN, SONSUZ SAYIDA SİZ VARSINIZ!


Bu kozmolojinin küçük, kötü sırrı. Bunu bilim adamlarının size anlatmak istememesinin nedeni ise utandırıcı olması.

Ancak evrenin yapısı ile fizik kanunları bir araya geldiği zaman, ortaya çıkan “quantum teorisi” evrenin bir yerlerinde geçmişin sonsuz defa tekrarlandığı bir alan olduğunu öne sürüyor.

Bunun nedeni fizikte, kozmolojide ya da her ikisinde fark etmediğimiz bir sorun olabilir. Veya gerçekten evrenin bir köşesinde sizin sonsuz sayıda kopyanız bulunuyor olabilir!

Eğer bu aklınızı başınızdan almıyorsa, başka hiçbir şey de alamaz!

1 MİLYON EVRENİ KAPSAYACAK BİGİ 1 GB’lık FLASH DISK'e SIĞABİLİR.


Bu inanılması güç teorinin gerçek olmasının nedeni, kozmik evrenin sahip olduğu yapıdan kaynaklanıyor. Evren, fiziksel kozmoloji kapsamında maruz kaldığı hızlı genişlemeden dolayı “şişmiş” bir yapıda.

İster inanın ister inanmayın, 1 GB’lık bir flash diske, bir milyon evrene yetecek bilgi sığdırabilir.

BİR ATOM AYNI ANDA İKİ YERDE BULUNABİLİR. TIPKI HEM İSTANBUL, HEM DE ANKARA'DA BULUNMAK GİBİ...


Bu laboratuar ortamında kanıtlanmış bir gerçek. Bir atomu aynı anda iki yerde gözlemek mümkün. Ya da aynı anda iki yerde bulunmanın "sonuçlarını".

Bilim dünyasında şu an atomların aynı anda iki yerde bulunma yeteneğini veya aynı zamanda birden fazla iş yapmalarını hesaplamalarda kullanılabilmek için bir yarış yapılıyor.

Bilim insanları, bu esasa dayanan “kuantum bilgisayarının” günümüzün en gelişmiş bilgisayarlarını bile geride bırakabileceğine inanıyor.

KANALLARI DEĞİŞTİRİLEN BİR TELEVİZYONUN ÜRETTİĞİ STATİK ELEKTRİĞİN YÜZDE 1'İ BÜYÜK PATLAMAYA AİT!



Evren Büyük Patlama olarak bildiğimiz bir ateş topunun içinde doğdu ve ateş topunun ürettiği ısı o günden bu yana gidecek bir yer bulamadı. Evrende sıkışan sıcaklık bugün hala etrafımızda.

Tabii ki bu sıcaklık evrenin genişlemekte olduğu son 13.7 milyar yılda önemli oranda düştü. Bu yüzden bu ısı artık gözle görülebilen ışık halinde değil, mikrodalgalar halinde televizyon antenlerinin etrafında toplanıyor.

ZAMAN YOLCULUĞU BİLİNEN FİZİK KANUNLARINA BAĞLI DEĞİL:


Şaşırtıcı şekilde, Einstein’ın yerçekimi teorisine göre zaman yolculuğu en azından prensipte mümkün görünüyor. Fizikçiler yarım asırdan fazla bir süredir zaman yolculuğunun mümkün olmadığını göstermeye çalışıyor; ancak şu ana kadar sonuç elde edebilmiş değiller.

Onların kâbus görmesine neden olan şey birilerinin geçmişe gidip anneleri daha doğmadan büyükbabalarını öldürmesi! Ünlü fizikçi Stephen Hawking, bu çelişkiyi ortadan kaldıracak bir fizik kanununun henüz bulunmadığına inanıyor. King, “Gelecekten gelen ziyaretçiler nerede?” diye soruyor.

ZEMİN KATTA OTURANLAR EN ÜST KATTA OTURANLARA ORANLA DAHA GEÇ YAŞLANIYOR.


Bu Einstein’ın yerçekimi teorisi ile bağlantılı bir konu. Einstein’ın teorisine göre, zaman güçlü yerçekimi alanında daha yavaş ilerliyor. Bir binanın zemin katındayken, doğal olarak en üst katta bulunan bir insana göre Dünya’nın merkezine daha yakın olursunuz.

Bu da daha fazla yerçekime maruz kalmanız anlamına gelmektedir. Sonuç olarak daha yavaş yaşlanırsınız. Tabi ki bu çok ama çok küçük bir etkidir. Yani genç kalmak için alt katlarda bir ev aramak zorunda değilsiniz!

DÜNYA'YA BUGÜN DÜŞEN GÜN IŞIKLARI 30 BİN YAŞINDA!


Gün ışığı, Güneş’in merkezinde meydana gelen nükleer reaksiyonlarla oluşuyor. Ancak Güneş o kadar yüksek bir yoğunluğa sahip ki, oluşan gün ışığının Güneş’in merkezinden çıkarak uzay boşluğuna erişmesi için kendine yol açması gerekiyor.

Eğer güneş ışınları önüne hiçbir engel çıkmadan düz bir çizgide ilerleyebilseydi, Dünya’ya ulaşması sadece 2 saniye sürerdi. Ancak gün ışığı o kadar külfetli ve zikzaklı bir yol izlemek zorunda kalıyor ki, Dünya’ya ulaşması yaklaşık 30 bin yıl alıyor. Yani, bugün tepenize düşen gün ışıkları aslında BUZ ÇAĞI’ndan kalma.

EVRENİN YÜZDE 98'i GÖRÜNMEZDİR


Evrenin kütlesinin sadece yüzde 4’ü insanları, yıldızları ve gezegenleri oluşturan atomlardan meydana gelmektedir. İnsanlar da henüz bu kütlenin sadece yarısını görebilmiş durumda.

Evrenin yüzde 23’ü ise esrarengiz "karanlık madde"den oluşuyor. Karanlık maddenin var olduğunu gözlemleyebildiğimiz gezegenler üzerinde oluşturduğu çekim gücü sayesinde biliyoruz

Evrenin yüzde 73’ü ise "karanlık enerji"den oluşuyor. Henüz 1998’de keşfedilen bu enerji, tüm uzayı dolduruyor ve itici çekim kuvvetine sahip.

Eğer yüzde 98’lik bilinmeyen alanın ne olduğunu keşfedebilirseniz, büyük olasılıkla Nobel Ödülü’nün sahibi olacaksınız.

Evren ve Sakladığı Sırlar


Evren hakkında bilmediğimiz belki milyonlarca, hatta daha fazla şey var. Milyarlarca yıldan beri, sınırlarını tamamen öğrenemediğimiz, hatta belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz bu sonsuz düzlemde sürekli bir evrim yaşanıyor.

Hala tek bir gezegende yaşayan insan için, keşfedilmesi çok uzun bir zaman gerektiren evrenin boyutlarını rakamlarla ölçmek birçok açıdan imkânsız gelebilir.

Ancak sonsuzluğun tanımlarından biri haline gelen uzayı aslında çok küçük sınırlara sığdırabileceğimiz gibi, anlaşılması çok güç gibi görünen şeyleri de çok kolay tanımlayabiliriz. İşte o tanımlar...

TÜM İNSANLAR BİR KÜP ŞEKERİN HACMİNE SIĞABİLİR:

Bunun nedeni, maddenin inanılmayacak derecede boş olması. Maddenin en temel yapı taşı olan atom, Güneş Sistemi’nin bir minyatürü gibidir.

Atomun çekirdeği etrafındaki elektronlar, Güneş’in yörüngesinde hareket eden gezegenlere benzer. Merkezdeki çekirdek, elektronların yörüngelerine kıyasla çok ufaktır.

Bu da şu anlama geliyor: Eğer dünyadaki tüm insanlarda bulunan atomlardaki boşlukları çıkarsaydınız, geriye kalan maddeyi bir küp şekerin hacmi kadar alana sığdırabilirdiniz.

Çünkü siz ve diğer tüm insanların yüzde 99.9999999999’u boşluktan oluşuyor!

Eller ve Kişilik!


Ellerin duruşu kişiliği yansıtıyor!
Karşınızdaki kişinin aklından neler geçirdiğini, nasıl biri olduğunu merak ediyorsanız, ellerinin duruşunu ve hareketlerini gözlemleyin. Ellerine bakarak onun kişiliği hakkında önceden fikir edinebilirsiniz.

Açık Eller

Karşınızdaki insanın elleri açık duruyorsa yani avuçları gözüküyorsa, onun olduğu gibi görünmekten hoşlanan, pek birşey gizlemeyen, sır saklamasını da bilmeyen biri olduğunu söyleyebiliriz. Bu insan ayrıca cömert sayılabilir. Hele avucu gözüken ellerin parmakları da açıksa yani parmaklar arasında açıklık varsa bu insan son derece cömert olacaktır.



Kapalı Eller

Otururken avuçları gözükmeyen, yani yumruk yapılmış ellerin sahibinin her şeyi gizlemeye meraklı, duygu ve düşüncelerini kendisine saklayan, gizlilik içinde hareket etmeyi seven, paraya da büyük önem veren birisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu insandan para almak hemen hemen olanaksızdır.



Yarı Açık Eller

Yarı açık veya yarı kapalı eller daima en iyi sayılanlardır. Bu elde parmaklar hafifçe içeriye doğru bükülmüştür, fakat parmaklar avucu kapatmamaktadır. Yani avuçlar gözükmemektedir. Bu elin sahibi gerektiğinde sır saklayabilen, akılcı duygularla kafa arasında denge kurabilen, parayı da uygun şekilde harcayabilen biri olabilir. Kendisi ne cimridir ne de yeterince cömerttir.



Cansız Eller

Bazen ellerin adeta sarktıklaını görürsünüz. Ellerin sahibi onları unutmuş gibi davranmaktadır. Bu tip elleri gördüğünüzde sahibinin dalgın, iyi düşünmeyen, kendi başına karar veremeyen, iradeden yoksun biri olduğunu söyleyebilirsiniz.



Canlı Eller

Eller sakin duruyor fakat her an harekete geçecek gibi görünüyorsa; yani parmaklarda, avuçta bir gerginlik varsa iyi sayılır. Bu ellerin sahibi akılcı, kararlı, yaşamı seven, zekasından kolaylıkla yararlanabilen biri olabilir. Fakat ortada hiç neden yokken sıkılmışsa, yani yumruk halini almışsa karşısında son derece kararlı, bildiğinden şaşmayacak biri var demektir.



Ellerin Yeri

İncelemekte olduğunuz kişi ellerini nereye koyacağını bilememektedir. Bu elin sahibi çekingen, içine kapanık, toplum ilişkilerinde pek başarılı olamayan, çabuk tepki gösteren, kendine pek de güvenmeyen biri olabilir.

Bazı insanlar yürürken ellerini önde kavuştururlar. Bu tipler duygulara kapılmayı istemeyen, sakin, kendinden emin kimseler olabilirler.

Yürürken ellerini arkaya kenetleyenler, kendine güvenen, daima haklı olduğuna inanan ve bazen de üstün olduklarını sanan kimselerdir.

Yine bazı tipler bir kolu dirsekten kıvırıp vücuda dayarlarken diğerini de yanda sallarlar. Bu insanların kendilerine güvendiklerini ve başkalarını da yönetmeye hevesli olduklarını bilmelisiniz.

Yürürken elleri açık ve kolları hızla sallanan kimseler genellikle iyi niyetlidirler. Onlar hareket halinde olmayı isterler.

En Az Dokuz İhtimal


* DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ,

* SÖYLEMEK İSTEDİĞİNİZ,

* SÖYLEDİĞİNİZİ SANDIĞINIZ,

* SÖYLEDİĞİNİZ,

* KARŞINIZDAKİNİN DUYMAK İSTEDİĞİ,

* DUYDUĞU,

* ANLAMAK İSTEDİĞİ,

* ANLADIĞI...

arasında farklar vardır...


DOLAYISIYLA İNSANLARIN BİRBİRİNİ YANLIŞ ANLAMASI İÇİN EN AZ 9 İHTİMAL VAR.
Sylviane Herpin

Ebced Hesabına Göre Burcunuz!


Kişinin yıldızını bulmak için Ebced hesabı da denilen bir yöntem uygulanır.

Her yıldız aynı zamanda bir burca tekabül eder. Bu şekilde kişinin talihi ve hastalıkları vs. hakkında bilgi sahibi olunur.

Küçük ebced hesabına göre;

Kişinin anne ismi ile kendi ismi aşağıdaki tabloya bakarak toplanır ve 12 ye bölünür.

"KALAN" kaç ise; o numaralı burca bakılır.



A=1 B=2 C=3 Ç=3 D=4 E=5 F=8 G=8 Ğ=4


H=8 I=10 İ=10 J=3 K=4 L=6 M=4 N=2 O=7


Ö=7 P=2 R=8 S=0 Ş=0 T=4 U=7 Ü=7 V=6


Y=10 Z=7



****


1 kalırsa ... KOÇ


2 kalırsa ... BOĞA


3 kalırsa ... İKİZLER


4 kalırsa ... YENGEÇ


5 kalırsa ... ASLAN


6 kalırsa ... BAŞAK


7 kalırsa ... TERAZİ


8 kalırsa ... AKREP


9 kalırsa ... YAY


10 kalırsa ... OĞLAK


11 kalırsa ... KOVA


0 kalırsa ... BALIK



****


ÖRNEĞİN;

Adınız, Ahmet; Annenizin adı da Fatma olsun...


A=1 F=8

H=8 A=1

M=4 T=4

E=5 M=4

T=4 A=1


(A H M E T) + (F A T M A) =

(1 + 8 + 4 + 5 + 4 ) + (8 + 1 + 4 + 4 + 1) =

22 + 18 = 40


40 / 12 = 3 KALAN= 4


Buna göre burcunuz= YENGEÇ



15 Ağustos 2011 Pazartesi

EŞEKLİ KÜTÜPHANECİ


Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.


– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?

– Alıyorum.

– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.

23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.

O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İade Sandığı” yazar.

Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.

Kütüphaneye de bir yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.” Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.

“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” de

Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar: “Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.

Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder.

Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.

Girişimcilik ne biliyor musun?

Bulunduğun yere yenilik katmalısın.

Mutlaka adım atmalısın.

Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş.

İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.

Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.